Evden anladığımız nedir? Bu karışık bir soru. Sevgi-nefret ilişkisinin tasviri karışıktır. Ama her karışıkta bir çözülme ihtimali yatar. Bu yüzden güzeldir ev üzerine konuşmak, yazmak.
Ev hem bir olgu hem de bir kurgu olarak hayatımızda.
Eve dair imgelemimiz onun içkin bilgisine ulaşmamıza yetmiyor elbet. Yine de
evini anlatmak ister insan, onun içinde oluşturduğu özgün hafızayı. Eski
evlerimiz örneğin, içinde birtakım
yaşantılar bırakılmış bina bölmeleri. Bazen birinin yakınından geçilir. Boyası,
perdeleri, pencereleri değişmiştir. Geçmiş kimlikler ve benlikler hatırlanır.
Neydik, ne olduk? Nerdeydik, nereye geldik? Ev yerinde durur durmasına ama onun
fikri, bizdeki “ev” fikri hayat çizgimiz üzerinde yolculuğunu sürdürmekte. Evlerimiz
değiştikçe, eve dair fikrimiz değiştikçe, onu kuruşumuz, yaşayışımız da
değişiyor.
Aile evi, sürdürmek üzerine kurulu, doğurarak,
alışarak ve sıkılarak artık bireyliğimizden geçmemizi salık veren çatallı bir
ses çoğu zaman. Baba evi, işten gelinen, işten gelenin karşılandığı, gerilen,
katılaşan, bağışlanan, aile olunan bir yer. Anne evi, kurulmuş bir anneliğin
dokuduğu geçmiş ve eşyalarla aslen ona sığınılırken kalınan yer. Öğrenci evi,
düşüncelerin, sorguların, endişelerin toplaşıp dağıldığı ve zaman zaman
paylaşıldığı, varlık ve yoksunluğun birleşik, dağınık mekanı.
Böyle bildik kurgular arasından bizi çekip
çıkaracak, tam tamına bizi anlatacak bir ev fikri nasıl olabilir?
Hapishane çağrışımından, bunaltı hissinden
temizlenmiş, esasını bulmuş bir ev. Üstümüze kapanmayan, bizi açan bir ev.
Benim evim ya da bizim evimiz esasını bulmuş “ev” benim için. Bu türlü bir ev,
sığınak fikrini güzel kılıyor. Sığmak ve sığınılmanın mekanı olarak kurgulanan
ev düzen içinde düzensizlik ve göçebelik ihtimaline açık kollarıyla kapıdan
girer girmez kucaklıyor. Yeni ritüellere kışkırtan bir tarafı var. Hayat
ödevlerini kendi zamanlarında, kendi usulünce yapmakla “babasız da
yapabilme”nin ev hali. Bozulan ve kırılan eşyalardan, eşyaların sonlu
doğasından korkmamak anne evinde anneye sığınmanın yarattığı gelecek korkusunu
yenmenin en hoş yollarından biri. Öğrenciliğin, “mekanım” fikrine
derinleşemeyen aklıdışardalığından da epeyce uzak. Aile düzeninin açık veya
örtük dikteciliğine bulanmayan. Cismiyle olduğu kadar fikriyle de açık bir kıta
burası.
Yeni bir “ev”, eğer gerçekten bizim
kılabiliyorsak, yeni bir hayata başlamanın en harika patikalarından biri.
Odadan odaya, eşyadan eşyaya, sokaktan sokağa, kedilere, komşulara, yeni
tınılara ve yeni ilişkilere gebeliğiyle yepyeni bir yol. İçten dışa bir
sığınak. Biri bize hükmedercesine sığınmadan, içine sığınma zorunluluğuyla
girmediğimiz, ebedi kurallardan azade bir sığınak bu.
***
“Evimiz”de kurallar yoksa, ne olabilir? Dantel
örtüler. Muşambalar, kir tutan kumaş örtüler de. Eşyalar eski ve gıcır gıcır,
ucuz ve pahalı, indirimli veya değildirler. Kirlenirler, yıkanırlar veya
yıkanmazlar, lekeleri çıkar, lekeleri kalır. Bazen kırılırlar, sayıları artar
ya da azalır.
Evimizde “kötü alışkanlıklar” olur. Burada
alışılmadıklar ve yeni alışkanlıklar gönül rahatlığıyla doğar. Uykusuzluk ve
derin uykular. Kaçırılan toplantılar, son anda yakalanan vapurlar, unutulan
görevler ve hatırlanan arzular. “Ne istiyorum? Ne istiyordum? Sonra ne
isterim?” Soruların dış güçlerce sorgulanmadığı bir özel alanda bunlar
rahatlıkla sorulabilir.
Ev, özel eşyalarla geçmişi toparlar,
sorulara bazı yanıtlar sunar, yeni sorular sorar. Anı defterleri, okul
defterleri, not defterleri, anekdot defterleri, ajandalar, hesap defterleri,
bunalım ve ilham defterleri. Sarı tonlarda aile fotoğrafları, otomatik çekim kaçak
tatil fotoğrafları, merak, şaşkınlık ve vicdan muhasebesi kokan sokak
fotoğrafları. Üst üste dizip tüm geçmişi, yukardan şöyle bir bakmak gündelik
perspektifi devirir, göz hizasından görünmeyenleri gösteriverir.
Böyle bir evde ruh ve beden sağlığı
sterilize olunmadan sağlanır. Haplar, bitkiler, kafa dinlemeler aynı güçte
ilaçlardır. Pislik, temizlik kadar, temizlik de dağınıklık kadar kurtarıcıdır.
İyileşmek için bazen yatılmaz; kalkılır, zıplanır. Günün ve aklımızın söylediği
söz neyse odur tedavi.
Burada mutluluk kronometresiz, geniş
vakitlerde aranır. Büyümek, yaşlanmak veya ölmek, birer kariyer sorunu olmaktan
çıkar. Yürümek, koşmak, eylemek ya da durmak. Hepsi olur, hepsi bizi oldurur.
Bünyenin kendi doğrusunu bulmayı kendisine deneye tökezleye öğrettiği bir
sığınak olur ev; dura dura, yapa yapa, düşüne düşüne.
Yaşamın kendisi gibi sürebildiği bir evde,
kimler yaşar? Canlılar. Hayvanlar, bitkiler ve insanlar. Tek, çok, yeni ya da
eski canlılar yaşar, sıranın önemi yoktur. Müzik, resim ve plastik sanatlar
kadar el işleri, mutfak işleri de yerleşebilir, sınırlama yoktur. Kitap, gazete, dergi ve broşürler de
karikatürler kadar yaşar. Bahçe yaşar ve bahçedeki çamaşır ipleri de aynı
derecede canlıdır. Başka kim ıslak bir çamaşırı bir saatte kurutabilir? Burada
değer verilmez, alınmaz, vardır sadece.
İnsanın bir sığınma özgürlüğü varsa eğer,
her şey sadece kendisi olarak yaşanabilir.
***
“Yurtsuzluk iyidir” der bazıları, “Yuvasızlık
iyidir.” Yurt, yuva, sığınmak nedir? Anlamları biz verebilirsek eğer, yurt da,
yuva da bizimdir. Onurumuz gibi, bedenimiz gibi, evimizi de biz
tanımlayabilirsek, tanımlarımızı çerçeveleyip duvarımıza asarız, istersek.
Sonra o çerçeveleri de keser atarız, istersek. Hayatımızın kökü bizdeyse eğer,
onu ister kurutur, ister havaya salarız, ister yuvamıza. Kapılar açıksa,
irademizin kolları bağlanmamışsa, o zaman çıkıp gitmek, çekip gitmek kadar
dönmek de güzeldir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder