24 Şubat 2011 Perşembe

sakat yazılar 5: çare


Olamayanla ölemeyene çare yok. Olabilenler ve ölümlüleri konuşacağız, yaşayacağız.

9.2.2011

sakat yazılar 4: akordeon



Sabah sabah evimin önünden bir akordeoncu geçiyor. Ne garip alet! İlk belli belirsiz notasıyla evin içinde hemen bir Paris havası. Boğumlarını hissediyor insan dinlerken, nefes alıp verişleri nefes kesiyor. Öylesi romantik bir ses, insanın ağlayası gülesi geliyor. Ne garip alet! Sanki içinde bir kadınlar bir erkekler korosu, her bir boğumda bir başka ses. Koro şefi tuşlara basıyor, akordeon açıldıkça mezo mezo soprano, kapandıkça bas bas bariton. Sanki müziklerini kendisi yazıyor akordeon, içinden ne çıkacağını çalana sezdiriyor, onu büyülüyor gibi. Her parçanın sonu bir şölen, bir kutlama anı. İnsanın çıkıp aleti ve şefi kucaklayası geliyor. Haydi şimdi bir şampanya patlatalım, geri gelen güneşe!

9.2.2011

sakat yazılar 3: azgınlık



Kedi sesleniyor:

Yiiaaa (geelll).. Aaaağğuuu (buradayımm)...Nnaaaaağğğuuuu (geell buradayımm)... ğğaaağğğuuuu (burayaaa)...nyyiaaauuuaağğğaağğuuu (gelll beni alll hadii buradayımmm geelll spermini veeerrr yumurtama koyyy geelll)...

Kedi zıplıyor:

Hoppi (pencereye) hoppi (pervaza) hoppi (kalorifere) hoppp (yere) tıp tıp tıpıtıpıtıpıtıp (yürüyor)... pat (kendini yere attı)... trop (sağa döndü, ayaklar havada)... trop (sola döndü, ayaklar havada)...trolollllloppp (yuvarlanıyor)... hopp (kanepeye) hopp (pencereye) hopp...

Kedi sürtünüyor:

Mmğğmm (sol bacağıma) rrrrğğğrrrm (kucağıma geldi) ğğğğrrrıığğu (poposu kalktı, sol koluma değiyor) mmmiiiğğiu (sağ bacağıma yattı, poposu sağ kolumda)...

Kedi konuşuyor:

Kedi: iiiaaağğuu

Ben: Noldu kuzum?

K: aaağğuuuuaağuuuu

B: Çok mu sıkıldın?

K: iiiiğğaaaaauummmğğğuu

B: Çok mu bunaldın?

K:aaauuuğğiiiaau

B: ...

K: (Hop) mmmmm (İki bacağımın arasında geriniyor)

5.2.2011

sakat yazılar 2: telefon


Anne: Nasıl oldun diye arayayım dedim. Şunu bunu şunu onu bunu yaptın mı? Ben de bugün şunu bunu bunu yaptım, onu izledim, şunu dedim. Hımm. Aferin kızıma.

Sevgili: Naptın bakalım? Bugün noldu biliyor musun? Elektriklerim gitti, para üstünü arkamdan koşturdular, otobüste uyumuşum, uyandım ne göreyim, çöldeyim. Aynı numaralarla toto oynadım, aynı numaralarla loto oynamaktan çok daha büyük ihtimalle zengin olacağımı hesapladım. Postaneye gittim kapalıymış, müzik dükkanı iflas etmiş, gökten konfeti yağdı geçen öğlen, sen demiştin ya, konfeti diye, tam çarşının orda. Şimdi sandviç yiyor, sigara içiyorum. Çalışayım bari... Geliyorum, ne istiyorsun?

Mesajlar:Turkcell’den size tam yerinde bir kampanya! Kredi kartınızdan tek bir görüşmeyle 25 lira yatırın, tam 12 liralık bedava konuşma kazanın! Bonus’tan size özel şahane fırsat! Şimdi bizden en az 600 liralık borç alın, üç ay sonra yalnızca 800 lira, 2 ila 4 taksitte keyfinizce ödeyin! Akbank’tan siz güzide müşterisine özel! Bu mesaja evet diye bir cevap yazın, hesabınızda hazır para yokken size hemen 400 liralık avans hesabı açalım, zor zamanlarda kullanacağınız bu özel parayı ufak faiziyle birlikte hesabınıza maaş yatar yatmaz sessizce oradan düşelim, ruhunuz bile duymasın, nasıl? Yemek Sepeti’nde yeni dev lezzetler! Hamburgerle doymadınız mı? Midenizin sağlamlığını bizimle test edin! Size yeşil salata, yaseminli yeşil çay, pek tutmamış bir Hollywood filminin DVD’sini de verelim. Suşiyle birlikte alangirli fuşi, salancırlı kuşi ve tolancarlı puşiyi de yalnızca ücretlerini ödeyerek aynı menüde deneyebilir ve çatlayabilirsiniz. Biletix’ten yeni kültürel aktivitelerin haberleri anında posta kutunuzda hizmeti! Bu hafta yalnızca bir dolmuş mesafesindeki barda en sevdiğiniz kadın vokalin vereceği son konseri, Türk halk müziğinin kült isimlerinden bıdı bıdıyla duygu dolu iki saati, birkaç haftadır merakla beklediğiniz ve asla bilgisayarınıza indiremeyeceğiniz yeni bağımsız yapım piti piti filmini ve ismini çok duyduğunuz gıcı gıcı resitalini kaçıracaksınız. Gidemediğiniz bu eğlenceler için arkadaşlarınıza “Benim için de eğlen” demeyi sakın unutmayın! Markafoni’den ayın kaçmazları! Kırık bacağınızdan geçiremeyeceğiniz için giyemeyeceğiniz bu krem rengi tayt yalnızca alabileceğiniz fiyata, ah kareli gömleğinize ne çok uyardı! Dışarda deneyemeyeceğiniz için asla kullanamayacağınız şu rugan topuklular tam da tahmin ettiğiniz indirimle bu adreste! Ensenizdeyiz ama siz de bizi takip edin anacıım!

5.2.2011

sakat yazılar 1: durma egzersizi


Bir organ durduğunda acıdan, zorunlu olarak, beden durur. Organın durması sürerse... Bu beden için uzun bir durma dönemidir. Kısa hareketlerden ibaret istisnai anlarla bölünen durma egzersizleri.

Durmak: Durağanlık. Sessizlik. Azlık. Issızlık. Yapa-yalnızlık. Yakınların ve diğer ötekilerin rutinine (daha) uzaktan, kafandaki saydam bir panelin ardından bakmak. Dışarıya yabancılaşmak.
15.1.2011

5 duyu


Birine kaç organınla bağlanırsan bağlan. Organlar sınırlıdır, seninle sınırlı.

Birine teninin yüzeyiyle ve aşağısıyla, sinirlerinle bağlanmak (Yüzeyden içeriye dokunarak konuşmak, sevişmek, öylesine bir anlaşmak istemek). Birine gözünle bağlanmak (onu yüzünden okumak, onun fotoğraflarını çekmek, onu görüntüsünden anlamak istemek). Birine kulağını vererek bağlanmak (Onun sesini biricikleştirmek, onun en severek anlattıklarını öğrenmek, sesinden içeri girmek istemek). Birine burnunla bağlanmak (Onun kokusunu öğrenmek, ezberlemek, anılaştırmak, kokunu önemsemesini, seni kokundan da sevmesini istemek). Birine dilindeki tatla bağlanmak (Onun diline değmeyenleri yemeyi bırakmak, onun dilinin sevdiklerini sevmeye başlamak, aynı yemekleri aynı kuvvetle sevdiğin bir restoranda yemek istemek, aynı restoranları, aynı yemekleri sevmeyi istemek, beklemek). Oluyor mu bunlar? Olur mu? Beş duyunun büyüsüne bağlanan umut, beş vakitte tükenmez mi?

Nöronlar hareketli oysa, onlar enerji; o yüzden sonsuzlar, üretebildikleri. Birine kaç organınla bağlanırsan bağlan, ona sayısız nöronla bağlanmak en iyisi. Kitaplarla, satırlar, sözler, fikirlerle. Ortak fikri zevklerle ortak hafızalar yaratmak. Ya nöronlar kalite kalite ise? Bazı nöronlar anlamıyorsa hatırlamaktan, hafızayı zenginleştirmekten, ortak düşler, ortak anılar yaratmaktan? Olmayan ortaklıkları hafıza ile oldurmaktan, inanmaktan, kanmaktan?

...

Sende her bir nesne ve mekan bir başkasına çoktan bağlanmış. Şimdi, arda kalanları birleştirip yeni anılar dikecekmişiz. Senin geçmişinden arda kalanlardan. Oysa her nesne, yeni gelen sevgiyle yeniden anlamlanmaz mıydı? Anlam katmanları, nesne böyle nesne olur bende. İnsanlar değil, nesneler önemli. Neden? Çünkü nesneler tutulası, sırt yaslayası anılardır, insanlar gibi gitmezler, hepsini toplar, tutarlar benim için, hepsinin karışımından sürekli yenilenen bir dokudurlar. Anılarımın katmanlaştığı nesneler. Şimdi onlara dokunuyorum, çünkü sen varsın, senden anlamlanıyorlar, yeniden, büyüyüp kalınlaşıyorlar, yok olmamacasına.

Hafızayı tutmak, anıları tutmak. Bunun için anlamlarıyla geçmişe çakılıp kalmayan, hep yeniden anlamlanan şeyler gerekmez mi? Anıları tutacaksam, onların kalıcılığından emin olmak gerekmez mi? Hem benim hem senin için.

Bende seninle yeniden varoluştaki onca nesne. Sende geçmişinin artıkları var. Geçmişinde, başkalarıyla yaratılmış ortak anılarda mumyalanmış duran onca şeyden geriye kalanlar kalmış yalnızca, anılaştırılabilecek. Adları bile yok mumyaların, sessizlikleri var. Adlarını geçirdiğimde bilmeden, sessizleşen, gözleri, dudakları, burnu, kulakları, teni o geçmişe, o mumyaya akıveren sen. İrkiliyoruz. Ve sonra, eğer çok gerekliyse, ufak bir yalan. Ve o bilinmeden telaffuz edilen ad, uçup gidiyor, çevresini ürperterek. Adsız mumyalar var çevremizde, ve arda kalanlardan yeni anılar dikeceğiz. Peki. Eksikle yaşamaya alışık biri için kabul edilmez şey değil. Ama elimde ne var? Onu da bilmiyorum ki.

Alan giderek daralıyor. Bedenin verebildikleri tükeniyor. Bedenle ruh ayrılmaz. Düşünerek sevişilmez. Sonsuz, düşünceden azade bir bedenden istenebilecek bir şey değil.

9.1.2011

cemal süreya


eşdeğer insanlar, cehennem sokağında birey olmak, ilkel sözcüklerle konuşmak, birini yalnız bir tek şey için sevmek, ovanın düzlüğü gibi tüm yalnızlıklar, sonuna kadar açılan kapılar, sevişmek için uzamış saçlar, iri memeler, akdeniz kadını, erkenden duvara asılması gereken utançlar, tüm kurallar kenara koyulası, özgürlük gelince yaşamak, bazen ölmek, sonunda ölmek...

14 Şubat 2011 Pazartesi

hayal

Uçucu gibidir ve gün gelip uçtuğunda, aslında kırılgan olduğu görülür. Ama daha beteri, aldığı yeni biçimlerle her defasında yeniden kırılabilir olmasıdır. Bu bir tür güçtür herhalde ama giderek daha az elinde tutmak ister insan. Önce büyükler, sonra çocukları bırakır.