30 Kasım 2010 Salı


Ece Temelkuran, İç Kitabı'nı neden yazdığını anlatırken şöyle demiş:

Biz, korkunca tıpkı tavukların yaptıkları gibi yere oturup hiç kımıldamadan durur, talihimize, rüzgârın bizi bir "tavuk heykeli" sanması için yalvarırız. Ve bizim korktuğumuz rüzgârın yelkenlerimizi doldurup bizi sürüklemesi değil, bizatihi yelkenlerimizin kendisidir. Bayağılık ve ucuzluğun kıpırtısız havası karşısında bile yelkenlerimizi bütün bütün suya indirmemiz bu yüzdendir.

Kitapta da şunları demiş:

Biz böyle ölürüz. Kalbimizden giderek sona ereriz.

Katılarak boğulacağını bildiği için asla o şarkıya başlamayanlar,
Kalbini çıkarıp son satıra koyması gerektiğini bildiği için şiirden yana ağzını açmayanlar,
Kafatasını çatlatacağı için 'delirmek'ten uzak duranlar,
Hareket tamamlandığında parçalanıp dağılması gerektiği için asla o dansa başlamayanlar,
Geri dönmeyi beceremeyecekleri, bir kez gitseler artık hep gideduracakları için asla çekip gitmeyenler,
Cümle bittiğinde ölmek zorunda kalacağı için lafa hiç başlamayanlar...

Onlar bizdendir. Biz yapılan dansı, şiiri, cümleyi, delirmeyi, sözü bilmeyiz. Biz, bu dilleri bilmediğimiz için, kalbimizi yakarak öleceğiz.

***

Fakat... Fakat taş olmaya, taş gibi olmaya gelirse sıra, yaşdaşlarım kadar ben de bilirim bunu. Öyle bir katılaşırım ki, hiçbir acı uğrayamaz yanıma. Bir taşın çıldırtan sarını taşırım ben de. Sıra taş olmaya, taş gibi olmaya gelirse yani... Bakın işte, meydan okuyorum yine. Ama biliyorum ki, tutuluşa zaten dahildir, hem de en dahildir öfke.

***

Sen, insanlar konuşurken ağız hareketlerini tekrar ediyorsun. Küçük, en küçük hareketi yakalamaya çalışıyorsun. Anlamak için. Bilmek için. Senin bu tekrarın yüzünden herkes, anlamadıkları bir yakınlıkla, kendilerini sana benzetiyor. Sen hiçbir şeye benzemiyorsun. Öyle ki, bazen geceleri kendine bile benzemediğini fark ediyorsun. Sen, evvelden beri sıvıydın. Halini, biçimini, tınısını havasını alıyordun olduğun yerin, insanın, zamanın.

Sen, hiçkimsesin.
Sen, hiçbir şeysin.

Aklı ve kalbi olan mucizevi bir gaz.

***

Yalnızlıktan dert yanmasın kimse. Mideniz bulanıyor hakikaten. Hele bu dikenlerimizi gören hiç kimse, açmasın ağzını acıdan yana. Dokunduğu her şeyin canını yakarak geçen bir ömürden bahsetmek isteriz biz o zaman. Acıtma bilgisiyle mümkünsüz yakınlaşmalardan. Mesafeden bahsetmek isteriz hakikaten. Eflatun zehirle kaplanmış dikenlerimizi gören kimse; hiç kimse sakın bahsetmesin yalnızlığın tadından.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder