Şimdi bu kabuklar evreninde varoluş mücadelesi veren çirkin ördek yavrusu bir model var: Açıklık.
Günlük hayatın debisini ve birbirine muhtaç sosyal varlıklar olduğumuzu düşünelim. Açıklık (veya dürüstlük) ancak uzak ve dumanlı bir ilke (ülke) olarak sayılabilir. Akılların bir köşesinde duracak ve zaman zaman seçilerek "uygulanabilecektir". Evrenimiz açıklığı zaman zaman ve seçerek uygulamalarla oluşturulur.
Böylece, açıklık modeli hep tamamını imler ve hep bir kısmını alır. İçerde kalan kısımlar da dışarıda kalanlarca belirlendiğinden, birbirlerini tutmaz hiç. "Hatırlayamadıkların, unutamadıklarını anlatır" gibi, açtıkların da aç(a)madıklarını işaret eder. Ne de olsa kaybetmek var sonunda, kabuğunu kaybetmek veya kabuğun arkasını göreni. Böylece, açık olmak gibi açık olmayı istemek de ancak sınırlı şekilde var olur.
Açıklığın bir takıntı olarak günlük hayatın merkezine çekilmesi, diğer bir deyişle varılacak son ülke olarak mühürlenmesi, yaratıcı öznenin ruhsal yaşamını öldürebilir. Bu büyük bir paradoks demektir. (Ben yaşıyorsam vatan sağolur.)
Evrene örnek olunmaz. Evrene beklenti sunulmaz. Evren kümesinin elemanlarından kümeye ait olmayan mallar talep edilmez ve alınamaz. "Gerçek", kitlesel açıklıkla değil, bağlı kalınan evrenden gelecektir, eğer bir gün gelecekse. Zamanın gibi yaşamaktan başka çare yoktur. Zamanın gibi yaşamanın tekil ve çoğul yolları vardır yalnızca.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder