27 Eylül 2010 Pazartesi

24 Eylül 2010 Cuma

bağlantı


...Akışan modern dünyamızın insanları,..., bir şeyden bahsederken başka bir şey için endişelenmiyorlar mı? Dileklerinin, tutkularının, amaçlarının veya rüyalarının ‘ilişki kurmak’ olduğunu söylüyorlar. Oysa ki aslında en çok ilişkilerinin yoğunlaşmasını ve pıhtılaşmasını nasıl önleyebilecekleriyle ilgilenmiyorlar mı? Esasında peşinde oldukları içine alan ilişkiler mi, dedikleri gibi, yoksa her şeyden çok bu ilişkilerin hafif ve gevşek olmasını mı arzuluyorlar, ki... her an bir kenara atılabilir olsunlar? Her şey söylendiğinde ve yapıldığında, gerçekten istedikleri nasıl bir tavsiye: ilişkilerin nasıl derlenip toplanabileceği mi, yoksa, ihtiyaç durumunda, acısız ve vicdan azabı duymaksızın nasıl sökülüp parçalara ayrılabileceği mi?...

Belki ‘ilişki’ fikrinin bizatihi kendisi de kafa karışıklığını artırıyor. İlişkiye bedbahtça ihtiyaç duyanlar ve onların danışmanları ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, kavram rahatsız edici ve endişe verici göndermelerinden tam anlamıyla sıyrılmamakta direniyor. Bulanık tehditler ve kasvetli önsezilere gebe hala; kuşatılmanın korkunçluğunu birlikteliğin hazlarıyla aynı nefeste anlatıveriyor. Belki de bu yüzden ‘ilişkilenmek’ ve ‘ilişkiler’ ile ilgili deneyim ve umutlarını belirtmek yerine, (akıl hocalarının yardım ve teşvikiyle) insanlar çok daha sıkça bağlantılar, bağlantı kurmak ve bağlantıda olmak üzerine konuşurlar. Eşlerden bahsetmek yerine, ‘ağlar’ üzerine konuşmayı tercih ederler. ‘İlişkiler’ dilinde gözden kaçırılan hangi meziyetler vardır ‘bağlantılılık’ dilinde?

‘İlişkiler’, ‘yakınlıklar’, ‘ortaklıklar’ ve benzeri kavramlar çift taraflı bağlanmanın altını çizerken zıttını yani serbest kalmayı dışarıda bırakır veya üstünden sessizce atlayıp geçer. ‘Ağ’ ise eşzamanlı olarak bağlanma ve bağı koparma üzerine kurulu bir matrisi temsil eder; bu iki etkinliğin aynı anda mümkün olmadığı bir ağ hayal edilemez... Bir ağda, bağlantılara talep üzerine girilir, ve bunlar isteğe bağlı olarak koparılabilir.

Bağlantılar, ‘sanal ilişkiler’dir. ‘Gerçek şeyler’in o ağır, yavaş, durgun ve karmakarışık halleriyle kıyaslandığında şık ve temiz, kullanımı kolay ve kullanıcı dostu bir görünüme sahiptirler.

Raplh Wald Emerson’un belirttiği gibi, ince bir buzda kayarken, hız kurtarıcınızdır. Nitelik umudunuzu boşa çıkardığında, kurtuluşu nicelikte aramaya yönelirsiniz.... Bir zamanlar bir ayrıcalık ve başarı olan hareket halinde olma durumu, bir zorunluluk haline gelir.... En önemlisi, hız sayesinde sahneden kovulması beklenen o nahoş belirsizlik ve o can sıkıcı hayal kırıklığı toz olmayı reddeder. Serbest kalma ve talebe bağlı sona erdirmenin hünerinin riskleri ve ortaya saldıkları endişeleri azaltmak değil, yalnızca farklı bir biçimde dağıtmak olduğu anlaşılır.

Zygmund Bauman - Liquid Love

22 Eylül 2010 Çarşamba

kök

hikmet-hakim-hüküm-ahkam-tahkim-mahkum-muhakeme-istihkam-müstahkem-hakem-mahkeme

5 Eylül 2010 Pazar

kurban



Bildiğin halde hala şaşırmak. Şaşırtması şaşırtan şeyleri kayıt altına almanın anlamı nedir? Şaşırma becerisini tutmak için mi? Daha hızlı alışmak, akıllanmak için mi?

İslam Fıkıh Ansiklopedisi demiş ki:

Kurbanlıktan Faydalanmak

...Kurban kesildikten sonra derisi satılmış ise parası tasadduk edilir. Ancak deriden mest, seccade vb şekilde istifâde edebileceği gibi eve demirbaş eşya almak üzere satmakta da bir sakınca yoktur (Serahsı, age, XII, 14)...

...Kurbanlık olan hayvan boğazlanmadan önce yavrularsa o da annesiyle beraber kesilir. Bu hüküm kendisine kurban vacip olmadığı halde kurbanlığı satın alıp kendine vacip kılan fakir hakkındadır. Çünkü kurban bizzat o hayvana taalluk etmiştir ki yavrusu da kendisine tabidir. Eğer bu yavru boğazlanmayıp satılırsa parasını tasadduk etmek gerekir. Şayet yavru eyyâm-ı nahr geçinceye kadar boğazlanmaz ve elde tutulursa tasadduk edilir (Serahsî, age, XII, 14). Zengin, yavruyu eyyâm-ı nahr'dan önce veya sonra kesebileceği gibi eyyâm-ı nahr'da diri olarak tasadduk da edebilir. Eğer eyyâm-ı nahr'da satılmış olursa kıymeti tasadduk edilir. Yavru kesilmez ve satılmaz ise diri olarak tasadduk edilir (Kâsânî, V, 78-79; el-Fetâva'l-Hindiyye, V, 301)...

Kurbanda Vekâlet

...İki müslüman yanılarak birbirlerinin kurbanlarını kendi adlarına kesmiş olsalar vacibi yerine getirmiş olurlar ve kestiklerini değişmek suretiyle kendi hayvanlarını alırlar (Kâsânî, age, V, 67-68). Eğer böyle bir durumu etler yenildikten sonra farkederlerse helâlleşirler. Aralarında anlaşmazlık çıkarsa birbirlerine kurbanlıkların değerini öderler...

Kurbanda müstehap olan şeyler

...Hayvana kurbanlık nişanı takmak, işaretlendirmek. Kesilecek yere güzellikle, eziyet vermeden götürmek. Kurban bıçağının çok keskin olması. Hayvanı kesildikten sonra soğumaya ve canın iyice çekilmeye bırakılması, soğumadan ve can çekilmeden önce yüzmek mekruhtur. Kurban sahibinin kurban etinden yemesi. Çünkü bu Allah'ın bir ziyafetidir.

4 Eylül 2010 Cumartesi

kim


and who by fire,
who by water,
who in the sunshine,
who in the night time,
who by high ordeal,
who by common trial,
who in your merry merry month of may,
who by very slow decay
and who shall i say is calling?

and who in her lonely slip,
who by barbiturate,
who in these realms of love,
who by something blunt,
and who by avalanche,
who by powder,
who for his greed,
who for his hunger,
and who shall i say is calling?

and who by brave assent,
who by accident,
who in solitude,
who in this mirror,
who by his lady's command,
who by his own hand,
who in mortal chains,
who in power,
and who shall i say is calling?

Leonard Cohen - Who by fire

uyku


En çok ihtiyaç duyduklarımızla savaşmak nedendir? Uyku uyunur, uyumamak niye, uyuyamamak niye? Sonra bunun üzerine ve niyesi üzerine ve niyesi üzerine düşünüldüğü için mi uyunamadığı üzerine halka halka halka ekleyip büyük bir uyku düşüncesi yaratmak niye? Ki bu hafızayla zaten uyumak daha da zorlaşacaktır. Uyumak bir seçim meselesi mi? Unutmak bir seçim meselesi mi? Yoksa temel ihtiyaçlar mı bunlar?

Uzun süre uyuyamadığımızda bilincimiz açık olsa da beyin fonksiyonlarının çok büyük bir kısmı durur ve ayrıca çok uzun süre uyuyamadığında insan çok fena ağlayabilir, çok fena çığlık atarak.
Ve insan genelde unuttuğu en önemli şeylerin ne olduklarını hatırlayamaz, hatta bilemez diyelim:

uyku kardeşim, ver elini
usul usul, damla damla, beraber
eriyelim
eriyelim
sonra bembeyaz, fukara bir bacada
tekgöz olmuş umutlarla sevdalarla
tütelim
eriyelim
mavi mavi
ince ince
usul usul
eriyelim

3 Eylül 2010 Cuma

açıklık

Şimdi bu kabuklar evreninde varoluş mücadelesi veren çirkin ördek yavrusu bir model var: Açıklık.

Günlük hayatın debisini ve birbirine muhtaç sosyal varlıklar olduğumuzu düşünelim. Açıklık (veya dürüstlük) ancak uzak ve dumanlı bir ilke (ülke) olarak sayılabilir. Akılların bir köşesinde duracak ve zaman zaman seçilerek "uygulanabilecektir". Evrenimiz açıklığı zaman zaman ve seçerek uygulamalarla oluşturulur.

Böylece, açıklık modeli hep tamamını imler ve hep bir kısmını alır. İçerde kalan kısımlar da dışarıda kalanlarca belirlendiğinden, birbirlerini tutmaz hiç. "Hatırlayamadıkların, unutamadıklarını anlatır" gibi, açtıkların da aç(a)madıklarını işaret eder. Ne de olsa kaybetmek var sonunda, kabuğunu kaybetmek veya kabuğun arkasını göreni. Böylece, açık olmak gibi açık olmayı istemek de ancak sınırlı şekilde var olur.

Açıklığın bir takıntı olarak günlük hayatın merkezine çekilmesi, diğer bir deyişle varılacak son ülke olarak mühürlenmesi, yaratıcı öznenin ruhsal yaşamını öldürebilir. Bu büyük bir paradoks demektir. (Ben yaşıyorsam vatan sağolur.)

Evrene örnek olunmaz. Evrene beklenti sunulmaz. Evren kümesinin elemanlarından kümeye ait olmayan mallar talep edilmez ve alınamaz. "Gerçek", kitlesel açıklıkla değil, bağlı kalınan evrenden gelecektir, eğer bir gün gelecekse. Zamanın gibi yaşamaktan başka çare yoktur. Zamanın gibi yaşamanın tekil ve çoğul yolları vardır yalnızca.