31 Mayıs 2010 Pazartesi

sezgi



...

"Bu 'hipernormallik' hali, rutin bir hayata, aslında bir anlam vermeden yaşadığımız cansız bir hayata sahip olana kadar yavaş yavaş içimize süzülür. Bu durum, sezginin ihmal edilmesini teşvik eder ve bu da psişede ışıksızlığa neden olur. O zaman bir şeyler yapmamız, ormana doğru yola koyulmamız, korkunç kadını bulmaya gitmemiz gerekir. Bunu yapmazsak bir gün sokakta miskin miskin yürürken bir mazgal çat diye açılıp bizi hoop diye içine çeker ve daha sonra bizi bir paçavra gibi fırlatıp atacak olan bilinçdışı bir şey - neşeyle ya da başka bir şekilde, çoğunlukla başka bir şekilde ama hayırlı bir akıbet için - üstümüze kapanır.

...

Sezgi gidilecek doğrultular arasında en çok işe yarayanları hisseder. Benliği koruma gücüne sahiptir, altta yatan motifleri ve niyetleri anlar ve psişede en az düzeyde parçalanmaya yol açacak olanları seçer. (...) Kişinin sezgilerine bağlanması, ne olursa olsun, onlarla güvenli bir ilişkiyi özendirir. Kadının rehberlik anlayışını 'ne olacaksa olsun'dan, 'görülmesi gereken her şeyi görelim bakalım'a doğru değiştirir."

...


Clarissa P. Estés - Kurtlarla Koşan Kadınlar

27 Mayıs 2010 Perşembe

isyan vakti




İsyanın vakti vardır, bu bir. Bu birrr diye yazmak, söylemek de bir isyandır. Her an boşalabilecek bir sayfaya yazmak isyandır. Acını yaşamak bir isyandır, acını susturmak isyandır. Bir şarkıyı hafif bir bavul gibi yanında taşımak bütün gün, nadir birkaç boş saniyede hemen çalıverdirmek, dikenli düşüncelerinin arasında yumuşacık bir pamuk yastık gibi. Bu bir isyandır.

Karşılaştırmalar bittiğinde, isyanın vakti dolar, kişisi gelir meydana. Peki kimdir o? Tek soru, tek sorun aslında: Senin isyanın ne?

Her sesi hissetmek isyandır, herkesi dinlemek isyandır. Vahşiye kaçmak da. Kediyi tüyleriyle sevmek, sabah kanattığında sebepsiz, sebep aramadan affetmek isyandır. Geçmişi taşımak, unutmak ve unutmamak isyandır. Varoluşa şarkıdır. Varım, olmalıyım, hayatı görmeliyim, o beni görmeli.

Kişisellik toplumsallığa ve iç parçalanmasına isyandır. Toplumsallık izolasyona, sessizliğe. Herkes aynı ve hiçbiri de değil. Buna isyan bazen susmaktır, bazen konuşmaktır, bazen biri susar biri konuşur. Saçmalamak, dokunmadan dokunmak ve tersi de isyandır. Kendiyle ötekinin gerilimine.. Bilememeye, anlamamaya, hayatın sana zoraki gelen seçeneklerine, sonsuzluğun içinde kapandığımız benlik kuyularına ve üstümüzden bize bakan sonsuzluğa. Onunla olmak için, o olmak için, ona sahip olmak için, düşüncesiz onanmak için.

Karışık yazmaktır, anlaşılmaz. Basit yazmaktır, çabuk iletilen. Yazmaktır, susmaktır, yapmaktır, durmaktır. İtmeden, çekmeden... Hafiflemek isteyen biz değil de hayat olsaydı; böyle bir ütopya yazılmaya değmez mi?


Hayatı hafifleten insanlar, içinde yok saydığın güçleri tekrar tekrar doğurur, kutsal hatırlatıcılar. Dostlar, dostaneler. Onlara baktığında, duyduğunda, bir müzik, bir ses, bir sesin fikri bile birlikte büyüdüğün kalp deliklerini tıkabasa doldurabilir. Bir an, evet belki sadece bu. Olabilecek olan belki sadece budur, ama yeterince harika değil mi?

Her şeyin her şeye dönüşebilmesi. Bir ihtimal olarak. Sıkıcı olsa da yazmak. Merdiveni terk etmemek, duvara bakmak, bakmak, geçmek, kalmak, düşünmek. Seçmek seçmek. Hiçbir şeyin rahatlığı, bir ihtimal olarak. Her şeyin hayali, bir ihtimal olarak.

İçinden dans eder misin hiç? Midenin ağrısı dansa dönüştü mü hiç? Olmak budur. Bu anda olmak, varoluştan anlamasan da fark etmez artık. Güzel bir tango, öylesine bir yazıdan iyidir. Güzel bir tangonun şarkısı, öylesine bir yazıya girdiyse, artık ikisi birdir.

"Gitme
Eğer bilmek istiyorsan
Gitme
Eğer bilmiyorsan..."


Seksi bir kadın gökkuşağı yüzükleriyle, gitme dediğinde sana kısık gözleriyle, o küçük anınla ne kadar büyük bir mutluluğu yoğurabilirsin. Büyür, büyür...

"Zamanımız var. Evet, zamanımız var."


Kalbimde minik nokta Hindi Zahra'ya ve Beautiful Tango'suna teşekkür ederim.

26 Mayıs 2010 Çarşamba

ütopya




"Kimi zaman bana neden içinde her şeyin iyi olacağı ütopik bir ülkeyi, ütopya niteliğindeki bir dünyayı tasarımladığımı sordular. Yaşadığımız günlük dünyanın iğrençliği göz önünde tutulduğunda, bu soruyu yanıtlamak bir çelişkiye yol açabilir, çünkü bizler, günümüzde gerçekte hiçbir şeye sahip değiliz. İnsan, ancak maddi şeylerin ötesinde bir şeylere sahipse zengindir.Ve ben bu materyalizme, bu tüketim toplumuna, bu kapitalizme, burada cereyan eden bu korkunçluğa,sırtımızdan yaşamaya hakları olmayan bu insanların zenginleşmesine inanmıyorum. Gerçekte inandığım bir şey var, ve ben buna 'bir gün gelecek' diyorum. Ve özlemini çektiğim şey,bir gün gelecek. Evet belki de gelmeyecek,çünkü onu hep yıktılar,binlerce yıldır yıktılar. Gelmeyecek,ama yine de inanıyorum geleceğine. Çünkü eğer inanmazsam, artık yazamam."

Ingeborg Bachmann - Haziran 1973

9 Mayıs 2010 Pazar

minik isyan

Anne,
Sen bana önceden "Gittiğin yerden başka bir yere gitmezsen sana oraya gitmene izin veririm. Ama ordan başka yerlere gidiyorsun" diyordun. Ben şimdi okula gideceğim. Orada şiir şarkı okuyacağız. Sene sonu prova bitince hemen geleceğim. Ödevim yok. O sorun da yok. Ben oraya gitmekte hiç sakınca bulmuyorum. Hem yazı değerlendirme için sen beni ingilizce, paten gibi kurslara, yaz okuluna vereceğini söylüyorsun. Ama böyle arkadaşlarımla yapacağım işlere izin vermiyorsun. Nedenini bilmiyorum. Evet anneciğim. Ben gidiyorum!
90'ların başı, gerçek bir hikayeden alıntılanmıştır.

8 Mayıs 2010 Cumartesi

yarımada

Zaman mı? Değil zaman
Akan zaman değil mesafelerdir
Güneşin çekici yukarda
Suyun bıçağı aşağıda
Krom alçakgönüllü, bakır utangaç
Ağaç: bir damla iki kıvılcım arasında
Rüzgâr bilmiyor nerden eseceğini
Sınırlar kesik,
Yerleşme yerlerinde balkıma
Biz kırıldık daha da kırılırız
Ama katil de bilmiyor öldürdüğünü
Hırsız da bilmiyor çaldığını
Biz yeni bir hayatın acemileriyiz
Bütün bildiklerimiz yeniden biçimleniyor
Şiirimiz, aşkımız yeniden,
Son kötü günleri yaşıyoruz belki
İlk güzel günleri de yaşarız belki
Kekre bir şey var bu havada
Geçmişle gelecek arasında
Acıyla sevinç arasında
Öfkeyle bağış arasında
Biz kırıldık daha da kırılırız
Doğudan batıya bütün dünyada
Ama kardeşin kardeşe vurduğu hançer
İki ciğer arasında bağlantı kurar
Büyür, bir gün, zenginleşir orada
Çünkü Ali’yi dirilten iksir de saklı
Hasan’a sunulmuş ağuda,
Granitin de olur bir okyanus diriliği,
Nehirler daha uysal akar,
Bir çiçek nasıl açıyorsa kendiliğinden
Bir kuş nasıl uçuyorsa
Öyle sever, çalışır insan,
Kıraçlar çarptıkça dağlara
Gül göçürür şafağından
Doğanın altın şafağından
İnsanın altın şafağından
Tarihin altın şafağından
Biz kırıldık daha da kırılırız
Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.

Cemal Süreya