3 Ekim 2011 Pazartesi
köprü
Görmek istemediği her şeyi görmüştü.
Bir sabah erkenden, köprünün ortasına gitti.
Trabzanlara tutundu ve söyledi: “Burası, sen mi ben mi köprüsü!” Durdu. Gözlerindeki yaşların binlerce kez tekrar etmiş aynılığından içi yarılarak. Bağırdı: “Peki ya bu cümlemi kim duyacak?” Kuşlar, belki balıklar, havadaki zerrecikler, yanıtlayamayacak kadar uzaktakiler, görünmez ve konuşulmaz olanlar ve sanki onlarla konuşabilirmişçesine kendi kendine konuşmaya mahkum olduğu her ne varsa onlar. Ya da en iyisi, hiçbiri. Hiçkimse. "Yaşamak için gereken fark nerde?" Hiçbir yerde. Ya da kimbilir. Orası “hiç mi kimbilir mi" köprüsüydü. "Yalan mı gerçek mi" köprüsü. "Değer mi değmez mi?" Sustu. Sustu. Durdu. Durmasa bir daha duramayacaktı. Bir daha söyleyemeyecekti, soramayacaktı, ihtimaller kalmayacaktı, sen, ben ve kimbilir olmayacaktı, sadece hiç. Öyle bir bilmek istemiyordu. Dikti gözlerini durağana, sustu: "Olan kendini oldursun..."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)